ekojenite

Ekojenite artışının bir grafide saptanması, tarama yapılan bölgede birçok farklı sağlık sorununa işaret edebilmektedir. Bununla birlikte artış çoğunlukla böbrek taşı veya tümör oluşumunun da bir sonucudur.

Vücudun hemen hemen her yerinde görülebilen ekojenite, ultrason grafilerinde beyaz rengi ile belirgindir. Bir bölgenin yoğunluğu artmaya başlamışsa, yansımalar da artacak ve radyografilerdeki beyaz renk görünümü çoğalacaktır.

Ekojenite artışı bir hastalıktan kaynaklandığında tehlikeli olarak değerlendirilse de bölgede var olan kırık kemiklerin de bu duruma neden olabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle her ekojenite artışını doğrudan tehlikeli olarak yorumlamak doğru değildir.

Kırık bir kemik söz konusu olduğunda bölgede tespit edilen ekojenite artışı, dokuda meydana gelen hücre artışına işaret etmektedir. Bu da aslında kırığın kısa sürede iyileşeceği anlamına gelir.

Ekojenite Nedir?

Ekojenite, vücudun herhangi bir bölgesinde iç kısmın, ses dalgalarını yansıtarak ultrason sırasında yankı oluşturma yeteneğidir.

Tıp dilindeki tam karşılığının artmış yoğunluk olarak bilindiği bu durum, ultrason veya röntgen grafilerinde görülmektedir. Vücudun hemen her yerinde ortaya çıkabilen ekojenite, ses dalgalarının yansıması sonucunda bir görüntüde beliren parlaklığını ifade etmektedir.

Farklı ekojenitelere sahip yapılar söz konusu olduğunda, ekranda belirgin bir kontrast farkını gözlemlemek mümkündür. Buna göre ekojenik görüntüler şu şekilde açıklanabilir:

1- Hiperekojenik: Yüksek ekojeniteye sahip dokular hiperekojen olarak adlandırılır ve genellikle tıbbi ultrasonografide görüntülerde daha açık renklerle temsil edilir.

2- Hipoekojenik: Daha düşük ekojeniteye sahip dokular hipoekojenik olarak adlandırılır ve genellikle daha koyu renklerle temsil edilir.

3- Anekojenik: Ekojeniteden yoksun alanlar ise anekojenik olarak adlandırılır ve genellikle tamamen karanlık olarak izlenir.

Böbrekte ekojenite nedir?

Böbreğin ekojenitesi, böbreğin çeşitli anatomik bölümlerinin ultrason muayenesinde eko sinyalleri üretme yeteneği bulunduğu anlamına gelmektedir. Böbreklerde artan ekojenite tespiti ile altta yatan böbrek hastalığı olasılığı arasında artan bir korelasyon bulunmaktadır.

 Bunun ötesinde, böbrek hastalığına dair herhangi bir kanıt olup olmadığını tespit etmek için serum kreatinin ve idrar testleri dahil olmak üzere başka tahlillerin yapılması da oldukça önemlidir.

Normal şartlarda, yapılan ultrasonda böbrek dokusu az miktarda ekojenik görünmektedir. Doku, aynı zamanda ses dalgaları tarafından yansıtılan düşük bir yoğunluğa sahiptir.

Bununla birlikte, böbreklerdeki dokuların daha yüksek bir yoğunluğa sahip olduğu durumlar da vardır. Bu noktada doku, daha ekojenik görünebilmektedir. Buna “böbrekte artmış ekojenite” denir. Böbreklerdeki ekojenite artışı, aşağıdakiler de dahil olmak üzere birçok farklı nedenden kaynaklanabilir:

  • Böbrek enfeksiyonları veya iltihap,
  • Renal displazi veya kromozomal anormallikler,
  • Böbrek taşları veya fetal polikistik hastalıklar,
  • Pearlman sendromu veya Beckwith-Wiedemann sendromu,
  • Böbrek yetmezliği, diyabet veya CMV (Herpes ailesinden bir virüs) enfeksiyonu,
  • İlaç toksisitesi ve diğer faktörler.

Böbrekte artmış ekojenitenin yalnızca geçici bir durum olduğu vakalar vardır ve bu grupta ciddi bir sağlık sorunundan şüphelenilmemektedir. Ancak diğer olasılıklara göre sonuç, önemli bir sağlık sorununun habercisi de olabilir.

Böbrekteki bu artış çoğunlukla herhangi bir semptoma neden olmamaktadır. Öte yandan ağrı, ateş yükselmesi, idrar yolu enfeksiyonu veya idrar yaparken yanma gibi şikayetleri bulunan hastalara da rastlanmaktadır.

Memede ekojenite nedir?

Görüntüleme testleri esnasında meme dokusu yoğunluğunu ifade etmek adına kullanılan terime meme ekojenitesi denilmektedir.

Normalde, buradaki doku ultrason, MRI (manyetik rezonans görüntüleme) veya mamogram görüntülemesinde hafif ekojenik olarak belirse de meme dokusunun daha yüksek yoğunluğa sahip olduğu durumlarda, normalden daha ekojenik görünebilmektedir.

Bu durum ise “memede artmış ekojenite” olarak adlandırılmaktadır. Bunun nedenleri aşağıdaki gibidir:

  • Kistik oluşumlar veya fibroadenomlar,
  • Enfeksiyonlar veya süt kanallarındaki tıkanmalar,
  • Kanser ve benzeri diğer tehlikeli hastalıklar,

Bazı durumlarda ekojenite artışına sebep olan faktörün belirlenmesi adına ek testler istenebilmektedir. Bu sayede, varsa kanser gibi ciddi bir hastalığın tanısını koymak da mümkün olmaktadır.

Önceki yıllarda tespit edilen lezyonların iyi huylu olduğu varsayılsa da günümüzde malign meme lezyonlarının da ekojenik görüntü verebildiği anlaşılmış ve bu nedenle prosedüre çok daha fazla önem verilmeye başlanmıştır.

Bununla birlikte mamografik görünüm, lezyon yeri ve klinik öykü ile korelasyon, biyopsi ihtiyacının belirlenmesine de izin vermektedir.

Ekojenite artışı memede çoğunlukla semptoma neden olmasa da bazı durumlarda ağrı, hassasiyet ya da şişlik gibi şikayetlerin eşlik ettiği bir sürece yol açmaktadır. Bu tip belirtilerin varlığı göz ardı edilmemeli ve mutlaka uzman bir hekime başvurulmalıdır.

Hipoekoik ne anlama gelmektedir?

Vücuttaki bir yapı, etrafındaki diğer yapıların yanı sıra ultrason dalgalarını geri yansıtmadığında, hipoekoik olarak kabul edilmektedir.

Hipo, kelime olarak normalden daha az anlamına gelmektedir. Ultrason taramalarında hipoekoik yapılar, etraflarındaki yapılardan daha koyu görünür. Bununla birlikte bir organ veya kitle hipoekoik ise uzman hekimler tarafından altta yatan nedenin bulunabilmesi amacıyla ek testler de istenebilmektedir.

Sonuçlarda çoğunlukla katı kitleler hipoekoik olarak görünmekte ve kanserli olabilmektedir. Öte yandan hava veya sıvı ile dolu kistler genellikle hiperekoiktir ve nadiren kanserlidir.

Hiperekoik ne anlama gelmektedir?

Hiperekoik, kelime olarak “çok sayıda yankı” anlamına gelmektedir. Buna göre, hipoekoik görüntülerin tespit edildiği alanlar birçok ses dalgasını geri yansıtmaktadır.

Vücudun bu bölgeleri, ultrasonda açık gri görünmektedir. Hiperekoik kitlelere, hipoekoik olanlar kadar yoğun rastlanmamakta ve bunlar çoğunlukla hava, yağ veya sıvı içerebilmektedir.

Ultrason testi karaciğer, dalak ve tiroid gibi organlardaki nodüllerin incelenmesi adına çok değerli bir görüntüleme yöntemidir. Bununla birlikte test esnasında, nodül alanlarındaki doku ekojenitesinin değişiklikleri de rahatlıkla gözlemlenebilir.

Normal doku görünümü konusunda bilgi sahibi olan uzman radyologlar, hipoekoik veya hiperekoik ekojeniteye sahip alanları rahatlıkla saptayabilmektedir. Bu da tanıya yönelik en büyük adımın atıldığı anlamına gelir.

Milimetrik ekojenite nedir?

Milimetrik ekojenite olarak isimlendirilen durum çoğunlukla böbreklerdeki potansiyel taş oluşumuna işaret etmektedir. Buna göre milimetrik ekojenite, hastanın böbreklerinde kum görüldüğü anlamına gelir.

Ultrason testlerinde görüntülenemeyen ve boyutu 2 milimetreden küçük olan böbrek taşları, halk arasında bilinen şekliyle kum veya kristaloid olarak adlandırılmaktadır.

Bunların tanısı çoğunlukla idrar tahlillerinin mikroskop altında incelenmesi sonucunda konulmaktadır.

Kalpte ekojenite yetersizliği ne demek?

Ekojenik bir intrakardiyak odak, ultrason muayenesi sırasında kalp bölgesi içinde görülen küçük parlak bir noktadır. En yaygın olarak gelişmekte olan kalbin sol ventrikülünde bulunmakta ve kalbin işleyişini tek başına etkilememektedir.

Bu durum ile doğum öncesi ultrasonlarda nispeten daha sık karşılaşılmaktadır. Çoğu kez, intrakardiyak odakları olan bebekler sorunsuz doğmaktadır.

Bununla birlikte bazı durumlarda, bebekte bir kromozom değişikliği olasılığı ile ilişkili olabileceğinden test verilerinin daha detaylı incelenmesi söz konusu olabilmektedir.

Ekojenik bir intrakardiyak odak, şüpheli bir kardiyak malformasyonla bağlantılıdır veya doğumda doğuştan bir kalp kusuruna yol açabilir. Bununla birlikte, işaret edebileceği en endişe verici etki ise bir Down sendromu varlığıdır.

Öte yandan, kalpte ekojenite yetersizliği olarak adlandırılan durum, kalp içerisindeki bir tümörün varlığına işaret edebilmektedir. Ekojenitesi düşük görünümde tespit edilebilen bu kardiyak tümörler, kalbin birçok farklı bölgesinde gelişebilen büyümelerdir.

Birincil kalp tümörleri kalp içerisinde başlamakta ve kanserli veya kansersiz olabilmektedir. Metastatik kalp tümörleri ise vücudun herhangi bir bölgesinden sıçrayan kanser hücresinin neden olduğu gelişim sonucunda oluşmaktadır. Bunlar, katı yapıları sebebiyle ses dalgalarını geri yansıtmada yetersiz kalmaktadır.